Öncelikle duyar gibiyim, bu gruba böyle bir yazı, ne alaka;
okuyunca eminim hak vereceksiniz, aslında bu tam da bunun sebep ve sonucu olması ile alakanın da ötesinde bir konumda:
Sürdürülebilir sistemler, bunu sürdürmeyi isteyen, gerekli enerji, ilgi, bilgi ve donanıma sahip bireylerden oluşan topluluklar ve hatta toplumlar tarafından sürdürülebilir.
Yani, eğer biz sürdürülebilir bir mahalle, şirket, şehir, ülke ve hatta dünya yaratmak istiyorsak, önce mutlu, huzurlu ve sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum yaratmalıyız.
Sağlık korunması için bunca diyet programları, tv da sağlık programları, koruyucu hekimlik ile teşhis ve tedavi kuruluş ve kurumları kuruyor ve işletiyoruz. Ama hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, ruhları sağlıklı olmayan, sosyal, fiziksel ve ruhsal çevresi ile uyum içinde olmayan insanın huzurlu ve mutlu olması mümkün değildir. Bu durumda da mutlu olmayan insanın sürdürülebilir bir sistem kurması ve sürmesi imkansızdır.
Gelelim bu hususta bireyin etkisine.
Başarılı bir başhekim, genel müdür, vali, belediye başkanı hatta başbakan veya cumhur başkanı bile olabilirsiniz. Bu muhtemelen size müthiş bir güç tatmini ve haz duygusu veriyordur. Ama bu sizi mutlu kılar mı?
Diğer taraftan, fakir bir çöpçü, hatta sokakta hurda toplayan, geçenlerin burun kıvırıp görmezden geldiği bir gariban da olabilirsiniz.
Peki, sizce hangi taraf daha mutludur???
bir taraf sorumluluk ve gücün ağırlığı altında ezilirken sürekli gergin, huzursuz bir hayat yaşarken diğer taraf küçük sorunlarına rağmen huzurlu, rahat, gerilimden uzak ve mutlu bir hayat yaşıyor olabilir mi?
Peki, dediniz ki polyanacılığı bırak.
Şöyle bir soru sorsam;
istediğiniz/hak ettiğinizi düşündüğün terfiyi aldınız, maaşınız da arttı. Gittiniz ailenizle kutladınız, yediniz içtiniz, gülüştünüz eğlendiniz.
Bu terfi ama sizin sorumluluk ve iş yükünüzü de artırdı. Yani, bir hafta süren tatmine karşın hayat boyu sürecek yük artışı. Mutlu musunuz?
Bu aslında tamamen size kalmıştır;
okuyunca eminim hak vereceksiniz, aslında bu tam da bunun sebep ve sonucu olması ile alakanın da ötesinde bir konumda:
Sürdürülebilir sistemler, bunu sürdürmeyi isteyen, gerekli enerji, ilgi, bilgi ve donanıma sahip bireylerden oluşan topluluklar ve hatta toplumlar tarafından sürdürülebilir.
Yani, eğer biz sürdürülebilir bir mahalle, şirket, şehir, ülke ve hatta dünya yaratmak istiyorsak, önce mutlu, huzurlu ve sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum yaratmalıyız.
Sağlık korunması için bunca diyet programları, tv da sağlık programları, koruyucu hekimlik ile teşhis ve tedavi kuruluş ve kurumları kuruyor ve işletiyoruz. Ama hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, ruhları sağlıklı olmayan, sosyal, fiziksel ve ruhsal çevresi ile uyum içinde olmayan insanın huzurlu ve mutlu olması mümkün değildir. Bu durumda da mutlu olmayan insanın sürdürülebilir bir sistem kurması ve sürmesi imkansızdır.
Gelelim bu hususta bireyin etkisine.
Başarılı bir başhekim, genel müdür, vali, belediye başkanı hatta başbakan veya cumhur başkanı bile olabilirsiniz. Bu muhtemelen size müthiş bir güç tatmini ve haz duygusu veriyordur. Ama bu sizi mutlu kılar mı?
Diğer taraftan, fakir bir çöpçü, hatta sokakta hurda toplayan, geçenlerin burun kıvırıp görmezden geldiği bir gariban da olabilirsiniz.
Peki, sizce hangi taraf daha mutludur???
bir taraf sorumluluk ve gücün ağırlığı altında ezilirken sürekli gergin, huzursuz bir hayat yaşarken diğer taraf küçük sorunlarına rağmen huzurlu, rahat, gerilimden uzak ve mutlu bir hayat yaşıyor olabilir mi?
Peki, dediniz ki polyanacılığı bırak.
Şöyle bir soru sorsam;
istediğiniz/hak ettiğinizi düşündüğün terfiyi aldınız, maaşınız da arttı. Gittiniz ailenizle kutladınız, yediniz içtiniz, gülüştünüz eğlendiniz.
Bu terfi ama sizin sorumluluk ve iş yükünüzü de artırdı. Yani, bir hafta süren tatmine karşın hayat boyu sürecek yük artışı. Mutlu musunuz?
Bu aslında tamamen size kalmıştır;
Mutluluk bir seçimdir..
Mutluluk yolun kendisidir…
Mutluluk bir bakış açısıdır…
…..
Örneklerle uzatabileceğim listedeki ifadelerin hepsi aslında aynı noktayı işaret ediyor.
Mutluluk bilerek, isteyerek seçilmiş bir yoldur. Ve eğer seçtiğiniz yol bu ise sizi yolunuzdan döndürmek artık neredeyse imkansızdır..Çok sevdiğim bir sözü de paylaşmak isterim burada yeri gelmişken sizlerle; “Kimseyi mutlu ya da mutsuz edemezsiniz. Karşıdaki kişi hangisini olmak istiyorsa ona izin verir”.
Peki şimdi soracaksınız,
“Yıllardır emek verdiğim işimde beklediğim ve çok hakettiğim terfiyi alamadim, nasıl mutlu olabilirim ki?”
“O kadar beklediğim halde istediğim arabayı alacak paraya bir türlü sahip olamıyorum, ne mutluluğu?”
“Başımı sokacak bir evim bile yok. Bununla mutlu olmak için deli olmam lazım!”
“O kırmızı elbiseye giremedim!, Uf! Ben kim mutluluk kim!”
Şimdi bunlari yaşayan bir insan nasıl mutlu olacak? Nasıl seçecek mutluluğu? Kolay mı? Hariçten gazel mi okuyoruz yoksa?
Hayır tabii ki değil…
Açıklamama izin verin..
Burada birşeyi netleştirmek belki hepinizin işine yarar..
Bizlerin genelde mutlulukla karıştırdığı şey aslında “tatmin”! Evet, birşeye sahip olmak, beklenen bir terfiyi almak, vs bunların hepsi tatmin olmak icin koyduğumuz beklentiler.
Eğer gerçek mutluluk bunlarda olmuş olsaydı, o beklediğimiz şey her ne ise ona sahip olduktan sonra bir daha hiç mutsuz olmazdık..Ama öyle olmuyor değil mi? Sahip olduğumuz an itibariyle bütün istek ve heyecanımız bitiyor, durumu kanıksıyoruz ve yeni tatmin noktaları yaratıp, koyuyoruz önümüze.
Oysa ki, mutluluk – her ne olursa olsun- mutlu olmayı seçmektir. Yeri gelince üzülmek, hayal kırıklığı yaşamak, vs de buna dahil elbette..Rağmen mutlu olabilmekte işte bütün mesele. Yaşananları ve yaşanabilecekleri kabullenerek, gene de her zaman mutlu olmayı seçmek!
Sadece ve sadece varolduğumuz için mutlu olabiliyorsak eğer, doğru yoldayız demektir. Mutluluk yolu’nda..:) Gerisi zaten ayrıntı..
Kolay değil biliyorum..
Farkındalıkla açılmayacak kapı yoktur, bunu da biliyorum ama..
Hayatımızdaki tatmin noktalarında mutluluğu aramanın sonu olmayan bir uçurum olduğunun farkındalığı mesela..
Bir bakın kendi hayatınıza siz de..
Hadi..