23 Aralık 2013 Pazartesi

Sene sona ererken 2013'ün beklediğimizden daha güzel geçmesini sağlayan 15 kahramanlık hikayesini listeledik.

1. Fırtına Deresi'ne kurulacak HES projesini iptal ettiren davayı açmak için ineğini satan Yurttaş Kazım.




2. Anadolu Grubu’nun Sinop Gerze de yapmayı planladığı termik santrale karşı yıllardır büyük bir mücadele veren ve Anadolu Efes reklamına cevaben bu video'yu yayınlayan Gerzeliler.
3. Pınar Karşıyaka - Paris Levallois maçında İzmir Körfez ve Limanı Rehabilitasyon Projesi'ni sürdüren Büyükşehir Belediyesi’ni uyarıyoruz: Biz Karşıyakalıyız, flamingo yemeyiz, flamingoların mahallesini yedirtmeyiz.“ deyip pankart açan Karşıyaka taraftarı.



4. Bisikletleri seferlerine ücretsiz almayı kabul eden İDO.



5. Birleşmiş Milletler tarafından 'Orman Kahramanı' ilan edilen TEMA Vakfı Kurucu Onursal Başkanı Hayrettin Karaca.


6. Meclis lokantasında kazanlarda kalan yemeklerin kimsesizlerin kaldığı yurtlara, tabaklarda kalan yemeklerin ise hayvan barınaklarına gönderilmesi talebiyle meclisi ziyaret eden Ajda Pekkan.



7. Babaannesinin vasiyeti üzerine ‘Büyük Anne Ekolojik Yaşam Çiftliği’ kurup bakıma muhtaç hayvanları tedavi eden Çimen Yüksel.

;
8. Gezi Parkı'ndaki ağaçlara kast eden vinçlere kendini siper eden Sırrı Süreyya Önder.



9. Ilısu baraj yapımının durdurulması için Hasankeyf'e gelen Amazon yerlileri.



10. Gezi direnişinin başlangıcı sayılan 1 Haziran günü 'günün filmi' olarak Bir Ağaç Düşerse'yi (If A Tree Falls) öneren MUBI.



11. Ülkenin ilk sürdürülebilir kurye hizmetini sunan Bisiklet Kurye.



12. 'HES yapma boşuna yıkacağız başına' şarkısını yapan Boğazpınar Çocuk Korosu.

13. Direnişe destek şarkısı yapan Duman.
14. Bu adam ve Gezi'nin saymakla bitmeyecek kahramanları.
15. Ve son olarak geçtiğimiz günlerde 'Haklısınız, HES'ler dereleri mahvediyor' açıklamasını yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar.

10 Ekim 2013 Perşembe

Sevgili Dostlar 

HAYIRLI VE SEVDİKLERİNİZLE AFİYETLE GEÇİRECEĞİNİZ NİCE MUTLU, BEREKETLİ, SAĞLIKLI BAYRAMLAR DİLER, 
BAYRAMINIZI KUTLARIZ

Ayrıca,
geçen sene başlattığımız ve benim Bodrum'a yerleşmem ile ilkbaharda sonlandırmak zorunda kaldığımız sohbet ve iletişim toplantılarını yeniden başlatmak istiyoruz. 

Özellikle, 
Sürdürülebilirlik Kavramı ve bunun içine giren 3 Ana kavramı masaya yatırdığımız, 
işletmeci, yönetici ve iş adamlarımıza 
hem Ekonomik olarak Karlı ve uzun soluklu iş yapmayı 
Hem de Doğa ve Topluma Hizmet etmeyi nasıl bir arada sürdürebiliriz, sürdürmeliyiz teması çerçevesinde gelişen, 
sohbetlerimizi yeniden başlatmak isteğindeyiz. 

Uzun Kurban bayramı tatili arasından sonra, 
27 Ekim Pazar günü, 
önce BİRLİKTE Yemek Yapıp DÜNYA MUTFAĞINI keşfederek hoşça vakit geçirmek, 
Akabinde de SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMINI Masaya Yatıracağımız Toplantı serimizi yeniden başlatmak istiyoruz. 

27 EKim Pazar Günü 
14:00 FÜZYON MUTFAĞI 
17:00 Sürdürülebilirlik ŞİMDİ 
(ALT BAŞLIK: 
1-Karlı ve Uzun Ömürlü Bir İşletme Nasıl Kurulur, ve Nasıl İdame Ettirilir
2-İşletmelerde Enerji Tasarrufu ve Kendi Enerjisini Üretme Çözümleri/Yenilenebilir Kaynaklar
3-EKolojik Çözümler İşletmelere Nasıl Adapte Edilebilir
4-İşletmelerin Sürdürülebilir Olması için Sosyal Boyutları)

Projelerini şimdi tekrar hayata geçirmek istiyorum 

Katılım Durumunuzu bildirirseniz, çok memnun oluruz 

KALIN SAĞLICAKLA 
Dr. Saim Yiğit Bayrak

ÖNEMLİ NOT:
1 - Toplantılarımız ücretsizdir,
Füzyon Mutfağı için Mutfak kullanım bedeli ve satın alınması gereken malzemeler için kişi başı 25TL toplanmaktadır ve para doğrudan işletmecenini hesabına yatırılmaktadır
2 - Sadece içeceklerimizi ve yemek sonrası sipariş ettiğiniz yiyeceklerin ücretlerini, özel anlaşmamıza göre indirimli olarak işletmeye ödeyeceksiniz.

Toplantılarımız, 
1-TOPLUMSAL VE BİREYSEL BİLİNÇ OLUŞUMUNDA katalizör görevi üstlenmek
2-sinerji yaratarak işletmeci ve girişimcilerimizin başarısını arttırmak
3- YENİLENEBİLİR KAYNAKLAR, ATIK YÖNETİMİ, ENERJİ TASARRUFU gibi bugüne kadar ihmal edilen ve hali hazırda yalapşak kanunlar ile yönetilmeye çalışılan önemli ekonomik faaliyetlere dikkat çekmektir.

Katılım Durumunuzu bildirirseniz, çok memnun oluruZ


Rezervasyon İçin
KALIN SAĞLICAKLA 
Dktr Saim Yiğit Bayrak 532 307 80 54
saim.yigit.bayrak@gmail.com
Mim. Devran Kızmaz     538 302 92 94
devrankizmaz@gmail.com

5 Eylül 2013 Perşembe



KENDİ YILDIZINI BULMAK

Bir zamanlar yazılarını yazmak üzere okyanus sahiline giden aydın bir adam varmış. Çalışmaya başlamadan önce sahilde bir yürüyüş yaparmış. Bir gün sahilde yürürken plaja doğru baktığında dans eder gibi bir hareketler yapan bir insan silueti görmüş. 

Başlayan güne dans eden biri olabileceğini düşünerek gülümsemiş ve ona yetişebilmek için adımlarını hızlandırmış. Yaklaştıkça bunun bir genç adam olduğunu ve dans etmediğini görmüş.

Birkaç adım koşuyor, yerden bir şey alıyor ve yumuşak bir hareketle okyanusa fırlatıyormuş.

Biraz daha yaklaşınca seslenmiş:
- Günaydın. Ne yapıyorsun böyle? 

Genç adam durmuş, başını kaldırmış ve cevap vermiş: 
- Okyanusa denizyıldızı atıyorum.
- Sanırım şöyle sormalıydım, demiş, bilge adam... 
-Neden okyanusa denizyıldızı atıyorsun?
- Güneş çoktan yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları suya atmazsam ölecekler.
- Ama delikanlı, görmüyor musun ki kilometrelerce sahil var ve baştan aşağı denizyıldızıyla dolu.
- Hiçbir şey fark etmez.
- Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek yerden bir denizyıldızı daha almış ve dalgalanan denize doğru fırlatmış. 
- Bunun için fark etti. 

Bu cevap bilgeyi şaşırtmış. Ne söyleyeceğini bilememiş. Geriye dönmüş, yazısının başına geçmek üzere kulübesine gitmiş. Gün boyunca bir şeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü gözünün önünden gitmemiş. Aklından çıkarmaya çalışmış, bir türlü olmamış. Nihayet akşama doğru fark etmiş ki o koca bilim adamı, o büyük şair, bu gencin davranışının özünü kavrayamamış. Çünkü bu gencin aslında yaptığının evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni izlemeyi değil, evrende bir oyuncu olmayı ve bir fark yaratmayı seçmek olduğunu anlamış. Utanmış. 
O gece sıkıntı içinde yatmış. Sabah olduğunda bir şey yapması gerektiğini bilerek uyanmış. Yataktan kalkmış giyinmiş sahile inmiş ve o genci bulmuş. Ve bütün sabahı onunla okyanusa denizyıldızı atarak geçirmiş.
Lauren Tseley

Bu güzel hikâyeyi yıllar önce Reader's Digest dergisinde (Bütün Dünya) okumuştum.

Hepimize bir fark yaratma yeteneği bahşedilmiştir. Eğer biz o genç adam gibi, bu yeteneğimizin farkına varabilirsek, görüş (geniş görüşlülük) gücümüz sayesinde geleceği şekillendirme kudretini elde edebiliriz. 

"Hepimiz kendi yıldızımızı bulmalıyız. Eğer yıldızımızı akıllıca ve iyi fırlatabilirsek, yirmi birinci yüzyıl hiç kuşkusuz harika bir yer olacaktır." 
Fark yaratma yeteneği.
Ne güzel bir deyim bu. 
Söylenmesi bile güzel. 
Fark yaratma yeteneği. 
Bu gerçekten hepimizde var. 
Ya yıldızlar. 
Milyonlarca. 

Harika bir 21. yüzyıl istiyorsak, evrende bir gözlemci olup, olup biteni izleme yerine, 
Evrende bir oyuncu olup, fark yaratmayı seçmemiz gerek.
Haydi, kendi yıldızımızı bulalım ve farkı yaratalım.
Hemen. 
Bugün. 
Vakit geçirmeden!.. 


31 Mayıs 2013 Cuma

“Arkadaş ben vazgeçmem inadım inattır.”

“Abi yapma etme, bak dünyanın parası var bu işte, adama inat etmen sana ne kazandırır?Bu basbayağı pire için yorganı yakmak değil mi?”

“Evet, pire için yorganı yakarım ve bu yaktığım ilk yorgan değil. Benim yapım bu”

“Yaşadığın hayattan belli ilk olmadığı. Ama aileni düşün. Gel vazgeç inadından. Kalkamazsın bunca borcun altından. Adama kızdın diye kendinle birlikte başkalarını da ateşe atıyorsun.”

“Olmaz inat ettim bir kere, ısrar etme ben böyleyim işte”

İşte bu kişi, bilinçaltını"inatçı" olduğuna ve olacağına dair programlamıştır. Zihin, "Ben inatçıyım" cümlesini duyduğu için buna inanacak ve bundan sonra da inadını gösteriyor olacak. 

Sistem çok basit işliyor! 

Bir işi “Ben yapamam”, “Beceremem” diyorsanız bu günden sonra iki kez düşünün lütfen. Bu tür yapamam, beceremem gibi cümleler gerçek beceriksizliği doğurur. Çünkü zihin, buna inanır. Ve neye inanırsa, onu uygular. 

Başka bir örnek ele alalım; oyuncağını arkadaşları ile paylaşmayan bir çocuğun annesi onu paylaşıma teşvik eder:

“Oyuncağını arkadaşınla paylaşsana evladım. Bak o senin en iyi arkadaşın”

“Iııh vermicem işte, bana ne!”

Sinirlenen anne tepki gösterir;

“Aynı dedesi gibi inadı inat. Tutturdu mu bırakmaz!”

Çocuğun zihni o anda kararı alır: “Ben inatçıyım, tutturdum mu bırakmam.”

İnatçılık değil, uyumlu olmak sizleri başarıya götürür. Mutlu kılar. Bundan vazgeçemeyeceğinize, bunun sizin bir parçanız olduğuna inanıyorsanız da haklısınız. Çünkü bir başka zihinsel programınız da bazı özellikleri doğuştan getirdiğinizi, atalarınızdan aldığınızı söyler ve buna inandığınız sürece bu da doğrudur. Gerçek olduğundan değil, siz inandığınızdan.

Ya “Kararsızım” zihinsel programına ne demeli? Daha uykudan uyanma aşamasında başlar. On dakika önce mi uyansam, az daha uyusam mı? Acaba şunu mu giysem yoksa bunu mu? Fasulye mi yesem, nohut mu? Otobüsle mi gitsem, trenle mi?

Hayat onlar karar verinceye kadar akar gider. Geriye dönüp baktıklarında bile hala karar vermeye çalışırken bulurlar kendilerini. Acaba yaşadım mı, yoksa yaşamadım mı?

İlkokulda iki arkadaş tartışıyorlar:

“Ayşe lütfen, sadece bir kez okuldan kaçacağız, ne var bu kadar abartacak? Sizinkiler seni öldürecek değiller ya!”

“Ama annem duyarsa çok üzülür. Hele babam kesin beni öldürür.”

“Amma da ailen varmış.”

“Ne yapabilirim onların söylediklerini yapmak zorundayım”

“Düşünsene deniz kenarında ne güzel bir gün geçirirdik."

“Bende çok istiyorum.”

“Öyleyse gidelim”

“Bilmiyorum ki gelsem mi?”

“Hadi ama ne kararsız bir insansın!”

Ayşe’ye sihirli kelime söylenmiştir: “Kararsız bir insansın”. Bilinçaltının açık olduğu, çatışma içinde olduğu o anda, söylenen kelimelerin Ayşe’nin zihinsel programının oluşmasında yeterlidir: “Ben kararsız bir insanım.” O artık kararsız bir insandır.

Mutsuzluk nasıl bir zihinsel kararla ya da ekilen hangi tohumla gerçekleşiyor dersiniz?

“Batsın bu dünya”

“Bu akşam ölürüm kimse beni tutamaz”

“Kara bahtım kör talihim”

İşte bizi mutsuzluğa iten toplumsal programlar. Bunlara atasözlerinden şarkılara, şiirlerden masallara kadar her yerde rastlayabiliriz.

Annelerin, babaların verdiği öğütlerde de mutsuzluğu doğuracak programlara sık sık yer verilir. Mutsuzluk için o kadar çok neden gösterilir, o kadar çok tekrar edilir ki, mutsuzluğu öğrenirsiniz ve sonra da yaşarsınız.

“ Eğer sorumluluk sahibi olmazsan, birilerine muhtaç olarak yaşarsın ve hep mutsuz olursun.

“Mutlu ve başarılı insan eline ekmeğini almış olandır”

“Genç yaşta evlenirsen acı çekersin.”

Bu olumsuz programlar bizleri her anlamda zayıf düşürürler. Duygusal direncimiz azalır. Davranışlarımız asabi, tutarsız ve gelişigüzel olur. Bedenimizin de direnci düşer.

Küçücük bir çocuğun neşeli kahkahaları zihnimiz tarafından bir saldırı olarak algılanabilir. Çocuğunuzu susturmaya çalışırsınız veya eşinizin söylediği bir sözcük tartışma nedeni olur sizin için. Sonra bakmışsınız ki ortada hiç neden yokken bir bardak suda fırtınalar koparan bir kişiliye bürünmüşsünüz. Tüm bunlar psikolojik baskılar karşısında gösterdiğiniz zihinsel programlardır. (başka bir değişle acizliklerimizdir)

Yapamam, başaramam, beceriksizim veya mutsuzum diyen kişi sadece bu gününü zehir etmiyordur. Kişi geleceğini de ipotek altına alarak, gelecekteki başarısızlığını ya da mutsuzluğunu da garantiliyordur.

“Tembelim” dediğinizde bu gün yapamadığınız şeyi anlatmıyorsunuz aslında. Zihninize anlattığınız; “Ben tembeldim, tembelim ve tembel olacağım” dır.

“Tembelim” geniş zamanlı bir eke sahip. Dolayısıyla her zaman var olacağını şimdiden kabul ediyorsunuz.

Geleceğinizi hangi bankaya yatırdıysanız gidin geri alın. Çünkü artık mutlu olmayı hak ediyorsunuz.

18 Nisan 2013 Perşembe

MOTİVASYON - BAŞARIYA GİDEN ANA YOL - 1


Motivasyon temel anlamda bir insanın hangi işi ve hangi şeyi yapmaktan daha çok haz aldığıdır. Bir inanı motive ederken, o insanın iç motivasyon eğilimleriyle o insaın etikleyen dış motivasyon uyarılarının neler olduğunu bilinçli bir şekilde tespit etmek ve bunları biribirleri ile örtüştürmek gerekmektedir. Bir insana başarma hissini yaşatma ve onu tanıma, ona ilerleme izni verme, o insanın sevdiği işleri yapma fırsatı verme gibi motivasyonun önde gelen unsurlarındandır. Özellikle dış motivasyonlar, iç motive edici istek ve arzuları destekleyici olmalıdır. Yani, ihtiyaçları karşılayan amaçların başarılması ve çalışanların daha verimli olabilmesi için çalışanların ne dereceye kadar adadıklarının bir ölçüsüdür.

Profesyonel bir yönetici; astlarını motive etmede çok önemli bir rol oynadığından, çalışanlarından verebileceklerinin daha fazlasını alacağını garantilemek sorumluluğuna ve yönetim bilinciyle motive etme yeteneğine sahip olmalıdır.

Bilinçli bir yönetici; çalışanlarını çok iyi gözlemeli ve anlamalıdır. Çalışanlarını motive ederken kendisinin nasıl, ne gibi bir rol oynadığını ve motive etmede ne kadar etkin olduğunu bilmelidir. Dolayısı ile, motivasyon bilincine sahip bir yönetici, çalışanlarını motive ederken, paranın yanı sıra daha çok etken olabilecek ve çalışanlarını anlamaya yönelik daha başka yollar da aramalı ve bulmalıdır.

Para, çalışanların motivasyonlarını etkilemek için inkar edilemeyecek kadar önemli olsa da parasal ödüllerin performans ve başarı ile doğrudan ilgisi olmadığından, paranın motive edici özelliğinin abartılmaması gerekir. Çünkü, para çalışanlar arasında yönetimin uzun vadede karşılayamayacağı boyutta önemli beklentiler doğurabilir.

Yönetici; aynı zamanda çalışanlarını belli şekilde davranmaya yönelik motive ederken, işlerinde sağlayacağı kazançları, şirketin amaçlarını karşılayacak şekilde, çalışanlarının bireysel amaçlarına ulaşmalarını sağlayana şartları oluşturan kişi olmalıdır. bir yönetici çok iyi bilmelidir ki, bir çalışanı motive ederken, o insanın:
-          Fizyolojik ihtiyaçlarının,
-          Güvenlik ihtiyaçlarının,
-          Sosyal ihtiyaçlarının,
-          Saygınlık ihtiyaçlarının,
-          Kendini ispatlama ihtiyacının,

Karşılanmasın gerekliliğiyle o insanın bu ihtiyaçlarının (arzu ve isteklerinin) doyurulması gerekmektedir.
Aynı zamanda, bu kişinin
-          Başarıyı hissetme ihtiyacını,
-          Bir işi yapmış ve başarmış olmaktan doğan tanınma ihtiyacını,
-          İlerleme ve terfi ihtiyacını,
-          Geribildirim ve ödüllendirme ihtiyacını,
-          Karar verme işlemine katılım ihtiyacını,
-          Kendi işini planlama ve düzenleme özgürlüğünü,
-          Bireysel gelişim ve değişim ihtiyacını,
-          Destek ve yardım ihtiyacını,
    çok iyi tespit etmeli ve bunları dikkate alır doğrultuda hareket etmelidir.
   

17 Nisan 2013 Çarşamba

İNSANLAR, KENDİLERİNİ NASIL HİSSETTİRDİĞİNİZİ ASLA UNUTMAZLAR


"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."

Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:

"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar

Gelişmiş ülkelerde sıkıntı diyince galiba bizden farklı şeyler anlaşılıyor: İsveç'in çöpü bitti


Geri dönüşüm, güneş enerjisi ve daha birçok sürdürülebilir uygulamada tüm ülkelerin başını çeken İsveç, şaka gibi bir sorunla karşı karşıya. Elektrik ve ısınma ihtiyaçlarının büyük kısmını çöplerden elde eden ülkede çöp bitti.




250.000'in üzerinde evin elektrik ve ısınma ihtiyacını çöplerin yakıt olarak kullanılmasından sağlayan İsveç hükümeti, ülkede üretilen çöpten daha büyük kapasiteli çöp dönüştürme tesisine sahip. Bu durum da İsveç'i komşusu Norveç'ten çöp ithal etmek durumunda bıraktı. İsveç bundan böyle Norveç'ten yılda (başlangıç olarak) 80.000 ton çöp satın alacak.





9,5 milyon nüfuslu ülkede çıkan atıkların yalnızca %4'ü geri dönüşmez durumda. Vatandaşların geri dönüşüm konusunda bu denli duyarlı olması da İsveç'in yakıt olarak kullanabileceği çöpün tükenmesindeki ve komşu ülkelerin çöpünü geri dönüştürür hale gelmesindeki ana etken.

Mevcut senaryoda Norveç, İsveç'e fazla çöplerini yok etmesi için para ödüyor. İsveç de üzerine para alarak elde ettiği bu çöpleri geri dönüştürerek vatandaşlarına elektrik ve ısınma sunuyor. Yani elektrik ve ısınmayı bedavaya getirip bir de üzerine para kazanıyorlar.

İsveç'in bir sonraki planı ise Norveç'tense Balkan ülkeleri, İtalya, Romanya (belki de biz) gibi geri dönüşüm altyapısı olmayan ülkelerden çöp satın alarak onların kirletilmiş alanlarını azaltmaya çalışmak.

Geri dönüşümü marifet olarak görmeyen herkese bu hareketiyle tokat gibi bir cevap veren İsveç'i kutlarız.

2 Nisan 2013 Salı


  

SÜRDÜRÜLEBİLİR KARİYER

Kariyerinizde İlerlemek istiyorsunuz, O Zaman Çocuklardan Feyz Almalısınız, 

İşte Yumurcakların Size Tavsiyeleri

Çocukları çok severiz, yapamadığımızı yapar, söyleyemediğimizi söylerler. Engelleri ve sınırları yoktur. Özgürdürler ve çok mutludurlar. Bazen bize nedensiz gelen bir mutlulukları vardır, küçük bir göz kırpmayla bile kahkahayı basarlar. Mutlu olmak için bizim gibi büyük beklentileri yoktur. Mutlu olmak onlar için çok kolaydır, bizim içinse çok zordur. Onlar hep başarılıdır biz ise arada başarılı. Peki çocuklardan kariyerimiz için ne öğrenebiliriz? Hep büyükler tavsiye verecek değil ya işte çocuklardan büyüklere tavsiyeler.
1- Keşfet: Çocuklar daha yürümeden ellerini uzatmaya ve her şeye dokunmaya başlarlar.  Araştırırlar, merak ederler, izlerler ve öğrenirler. Risk alırlar, yuvarlanırlar, düşerler, yaralanırlar ama keşfetmeyi ve araştırmayı asla kesmezler. Öğrenmek başarılı bir kariyer için başlangıç noktasıdır. Araştırmayan, merak etmeyen biri asla öğrenemez. Öğrenemeyen ise kariyerinde başarıya ilerleyemez. Keşfetmek bazen risklidir ama konfor alanını terk etmeden de başarılı bir kariyer olmaz.
2- Ağla: Bebekler ağlayarak kendilerini haber verirler. Ağlamak haber vermektir. Bir sıkıntıları olduğunu, karınlarının aç olduğunu ağlayarak bildirirler. İstedikleri bir şey yapılmadığında ısrar eder, yapılmazsa ağlarlar. Bu yüzden sen  istemeden kariyerinde hiçbir şey gerçekleşmez. Bu yüzden iste, ısrarcı ol ve haber ver ( ağla ) !
3- Gülümse: Bebekler bir oyuncak, bir çikolata veya eve gelen bir misafir karşısında bile gülümserler. Gülümsemek onlara çok kapı açar. Mutlu olmak için bizim kadar büyük olaylara ihtiyacı yoktur. Bir göz kırpması bile onları mutlu eder. Kariyerin boyunca çok sayıda problem yaşayabilirsin ama çok sayıda küçük ve büyük başarı da yakalayacaksın. İnsanın temel problemlerinden birisi korunma dürtüsü sonucu negatif olayları daha çok görüp, pozitif olayları pek yakalayamamasıdır. Bunun sonucunda da gülümsemeyi unutur ve güçsüz görür gülümseyeni. Oysa en büyük güç gülümsemektir. Hiçbir gücü olmayan çocuklar en çok gülümseyerek başarılı olurlar.
4- Hareket et: Bebekler yerinde durmazlar. Evin içinde bile kilometreler kat edebilir. Bir çocuğu oturtmak dünyanın en zor işidir. Günümüz beyaz yakalılarının en büyük problemi tamamen hareketsiz hale gelmeleridir. Ofiste oturulan saatleri, arabada oturulan saatler ve ardından evde oturulan saatler takip eder. Oysa insan vücudu sabit kalmak üzerine değil, hareket etmek üzerine yaratılmıştır. Hareketsiz kalmak ölmek demektir. Bu yüzden ofiste arada hareket et, arabayı daha az kullan ve en azından hafta sonlarını yeşil çimlerin üzerinde geçir.
5- Soru Sor: Çocuklar durmadan soru sorarlar. Bu ne? Ne işe yarıyor? Neden? Niye? Nasıl? gibi sorular bitmek bilmez. Her zaman soracakları bir soruları vardır hatta sorulara bile soruyla cevap verebilirler. Sen ise büyüdüğünde soru sormayı unutursun. Hatta her soru bir dert açacakmış gibi bile davranırsın. Oysa hep sorgulamalısın. Neden diyebilmelisin, cevapsız kalmamalı soruların.
6- Hayal Kur: Sınırsızdır hayalleri çocukların. Bir kahve cezvesini bile kamyon yapabilirler, ceplerinden olmayan parayı çıkarır, bir çamaşır mandalını uçak yapabilirler. Bilirler ki görünen değil, algılanan mutlu eder.  Çocuklar hayal eder ve mutlu olurlar. Büyüdüğünde ise hayal kurman yasaklanır. Ayakların yere basmalı ve uçmamalısın. Oysa sağ beyin hep uçmak ister. Ayakların yere bastığı bir kariyer hep durağan bir kariyerdir. Yaratıcı olmadan başarılı bir kariyer asla olmaz.  Hayal kuramamak seni kısıtlar ve hep yapamayacağını sanırsın, hep imkansızların olur. Oysa çocuklar hayal kurar ve hayalleri hep gerçek olur.
7- Oyun oyna: Çocuklar hep oyun oynarlar. Oyun ve çocuk kelimesi yan yanadır. Otobüste dans edip şarkı söyler çocuk, evde arabalarıyla oynar. Oyun oynamakta özgürdür ve oyunla hayatı öğrenir. Oyun çocuğa öğretir ve sen oyun oynamayı bıraktığın için öğrenmeyi de unutursun. Kariyer de bir oyundur, büyüdüğün için oyun demezsin de kariyer dersin. Oysa sen oynamayı ve eğlenmeyi unutmuşsundur. Yapman gereken yine oyuna devam etmek ve kariyerin boyunca eğlenmeyi asla unutmamak.

25 Mart 2013 Pazartesi

REKLAM, ETİK VE FORD ÖRNEĞİ


REKLAMIN KÖTÜSÜ OLUR MU???
FORD - 
“Endişelerinizi arkada bırakın. Figo’nun ekstra büyük bagajıyla.”
Hindistan’da JWT kreatifleri Ford Figo için basın ilanı kampanyasında İtalya eski başbakanı Silvio Berlusconi’yi, Paris Hilton’ı ve Formula 1 sürücüsü Michael Schumacher’ı tasalarını arkada bırakmış olarak tasvir ediyor.
Michael Schumacher

 Paris Hilton

Silvio Berlusconi


KünyeReklam ajansı:  JWT, Yeni Delhi, HindistanKreatif direktörler: Bobby Pawar, Vijay Simha VellankiArt direktör: Supriya BerryMetin yazarı: Binoy S. Sarkarİllüstratör: Nithin Rao Kumblekar
Ford’a tatsız sürpriz
Geçtiğimiz günlerde Hindistan’da, Ford ve ona hizmet veren WPP reklam grubu bünyesindeki JWT Ajansı arasında bir kriz yaşandı. JWT’deki bir reklam yaratıcısı, Ford’un Figo modelinin geniş bagaj hacmini göstermek için P. Hilton ve Berlusconi gibi ünlüleri kullanarak “Dertlerinizi arkada bırakın” başlıklı bir çalışma yarattı. Kampanya yayınlanmadı. Tasarımcı işten çıkarıldı. Ancak işler internete sızınca, hızla tüm dünyaya yayıldı. Ön koltuktaki Berlusconi’nin, adının skandalara karıştığı kadınları arabanın bagajına bağlamış bir biçimde zafer işareti yaptığı ilan, Ford İtalya’yı, konuyla ilgisi olmadığını ilan etmek zorunda bıraktı. Business Insider dergisi, kampanyayı “Ford’un tarihindeki en kötü çalışma” ilan etti. Tüm bu olanlar, dijital dünyada Ford gibi sağlam bir kurumun bile, ne kadar korumasız kalabileceğini bir kez daha ortaya koydu.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK AÇISINDAN BAKARSAK
Artık şirketler, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN 3 + 2 AYAĞINA 1 AYAK DAHA EKLEMEK ZORUNDALAR
ÇEVRE + TOPLUM + SOSYAL ihtiyaçlar SACAYAKLARINI TAŞIYABİLMEK İÇİN
Bildiğiniz gibi EKONOMİ VE SANAT'a ihtiyaç duyuyoruz,
ama buna son bir tane daha lazım demek ki
ETİK (AHLAKİ DEĞERLER)
firmalar sürdürülebilir iş yapmak istiyorlarsa, başka kişi, kurum ve kuruluşları, canlıları da düşünmek ve saygınlıklarınaz ZEVAL getirecek davranış ve düşüncelerden kaçınmak zorundalar.
yarın, sizinle, bir firmanın ETİK KODLARI için bir örneği paylaşmak istiyorum.



17 Mart 2013 Pazar


Bu pazar sizinle tipik bir - Readers Digest - (Bütün Dünya) Hikayesi paylaşmak istedik.
ama, bu öyle bir hikaye değil, basbayağı bize hayattaki önceliklerimizi hatırlatan bir hikaye
Buyrun


"ÖFKE" ( Çok Güzel Bir Hikaye )

Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu.
Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti.
Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı.
Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:

-Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. "Kahverengi gömlekle gidiversen nolur!"muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?

-Tamam bey, bitti işte.

Adam açık mavi göleği hışımla aldı;

-Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.

Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı;

-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.

-Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım.
Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara 'Hoş geldin' demeliyim.

Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı.
Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, "Bir kaza yapmasa bari..."

Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.

-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.

Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi

-Kahvaltınız hazııır!

Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı.
Radyo'da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı.

Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. "Geç kaldım diye acele edip acaba o da..." Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.

-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?

Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.

Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı.
Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen
gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.

-Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak?
Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?

Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı.

Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; "Haberleri mi dinledin?"
diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi.Hanımı zorlukla sordu;

-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?-Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim...

O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm.

*Her günü son günün bil. *

7 Mart 2013 Perşembe

HOW TO DO SUSTAINABLE BUSINESS

İŞİMİZİ NASIL SÜRDÜREBİLİR KILARIZ,
burda amacımız aslen bu fikri farklı boyutları ile tartışmak.

Düşünürsek, bu o kadar geniş bir kavram ki, sanki bunca uzman parçalarını ele alırken bize ne gerek varki, diyesi geliyor, insanın
ama öyle değil işte
:)
çünkü, sentezi yapılmayan bölümler
bir araya monte edilmeyen araba parçaları
bBİZİ HİÇ BİR YERE GÖTÜRMEZ!

yani, hoşgeldiniz
:)